Nafaka, Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiş olup, boşanma davası devam ederken veya boşanma davası sonucunda, eşin daha zor durumda olan diğer eşe veya çocuğuna veya kanunda sayılan aile bireylerine mahkeme kararıyla ödemekle mükellef tutulduğu ve genellikle irat şeklinde ödenmesine hükmedilen, maddi destek sağlayan aylıktır. Nafaka borcu aile hukukundan doğan kişiye sıkı sıkıya bağlı borçtur. Dolayısıyla şahsın ölümüyle nafaka yükümlülüğü sona erer, mirasçılara intikal etmez.
Nafaka Türk Medeni Kanunu’nda 4 ayrı başlık altında düzenlenmiştir. Bunlar;
- Tedbir Nafakası
- Yoksulluk Nafakası
- İştirak Nafakası
- Yardım Nafakası
şeklindedir.
1-) Tedbir nafakası, boşanma davası açılmadan önce, mahkeme ayrılık kararı verdiğinde veya boşanma davası devam ederken; mahkemeden talep edilmesiyle söz konusu davadan kaynaklı yoksulluğa düşecek eşe veya 18 yaşından küçük olan müşterek çocuk lehine destek sağlamak üzere, velayet kendisine bırakılan tarafa, boşanma davası kesinleşinceye kadar ödenen geçici nafaka türüdür.
Talep sonucunda şartlar sağlandığı takdirde, mahkeme tarafından tedbir nafakasına hükmedilir. Mahkeme nafaka miktarına karar verirken; nafakayı ödeyecek eşin ekonomik durumu, karşı eşin dava süreci ve öncesindeki yaşam koşulları, çocuk için kurulacaksa çocuğun menfaatleri, yaşam standartları gibi hususlar dikkate alınır. Mahkemenin miktar takdiri konusunda hüküm kurarken dikkat ettiği ölçütler hakkında Yargıtay kararı aşağıdaki şekilde hüküm kurmuştur;
“Davacı (kadın) ayrı yaşama hakkına dayalı olarak tedbir nafakası istemektedir.
Tedbir nafakasının niteliği ve yasal düzenleme gereği, davalı (koca), birliğin giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır. Zira evlilik birliğinin korunması ve devamını sağlamak için eşlerin asgari ölçüde uyması gereken bazı yükümlülükler ve karşılamaları gerekli bazı ortak giderler mevcuttur. Bu giderlere örnek olarak, kira parası, yakıt parası, elektrik, telefon ve su parası gibi giderler gösterilebilir. Giderlere katılmada ise; eşlerin “güçleri” ölçü olarak esas alınmalıdır. Davacı (kadın)ın geliri bulunması, emekli olması, gelirlerinin davalıyla denk olması, hatta davalının gelirinden daha fazla olsa bile, davalı (koca)yı ortak giderlere katılma yükümlüğünden büsbütün kurtarmaz, bu durum sadece nafaka miktarının takdirinde etkili olabilir. Keza, davacı (kadın)ın belirli ve sürekli bir gelirinin olması, ona tedbir nafakası bağlanmasını engelleyici bir hal değildir. “
(Yargıtay 3. HD., E. 2009/19000 K. 2009/20481 T. 21.12.2009)
Kanun, tedbir nafakasını düzenlediği hükümlerde kusurla ilgili bir düzenlemeye yer vermemiştir. Dolayısıyla, hâkim tedbir nafakasına karar verirken hangi eşin daha kusurlu olduğuna dikkat etmeksizin nafakaya hükmeder. Burada önemli olan tedbir nafakasına ihtiyaç olup olmadığı meselesidir. Bu konu ile ilgili Yargıtay bir kararında şu ifadelere yer verilmiştir:
“Kanunda, hakimin geçici bir önlem olarak tedbir nafakasına (TMK. md. 169) hükmedebilmesi için, tarafların kusurlu olup olmadıkları yer almamış, hangisinin daha az ya da daha çok kusurlu olduğunun belirlenmesi yönünde bir koşul öngörülmemiştir. Bu sebeple hakimin kusurlu olup olmadıklarına bakmaksızın, davanın başından itibaren, bu geçici önlemi alması gerekir. Bir tarafın kusurlu olması onun lehine Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi çerçevesinde tedbir nafakasına hükmedilmesine engel teşkil etmez.”
(Yargıtay HGK 02.11.2011 tarihli 2011/2-533 esas, 2011/670 karar sayılı kararı)
Tedbir nafakasında yukarıda belirtildiği üzere, eşler; boşanma davası açılmadan önce de mahkemeden söz konusu nafaka için talepte bulunabilir. TMK m. 195’e göre; Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi hâlinde, eşler ayrı ayrı veya birlikte hâkimin müdahalesini isteyebilirler. Yine TMK’nin 197. maddesi, “Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.” hükmünü içermektedir. Söz konusu hükümlere göre boşanma davası açılmadan önce de taraflar tedbir nafakasına başvurabilir.
Bu durumda tedbir nafakasına başvurulabilmesi için şu şartların sağlanması gerekir:
- Resmi bir evliliğin bulunması
- Eşlerin ayrı yaşaması
- Talepte bulunan eşin haklı bir gerekçeye sahip olması. (Örneğin karşı taraf eşin talep eden eşe şiddet uygulaması, eşin bir başka erkekle/kadınla ilişkisinin olması, evlilik birliği gerekliliklerini aksatması vb.)
2-) Yoksulluk nafakası, Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre; Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
ŞARTLARI:
Boşanma dolayısıyla yoksulluğa düşecek eş mahkemeden “yoksulluk nafakasını” talep etmelidir. Mahkeme re ’sen yoksulluk nafakasına karar veremez.
- Talep eden eşin kusuru diğer eşin kusurundan fazla olmamalıdır. Buradaki kusurdan kasıt nafaka alacaklısı eşin kusurunun olmaması değil, kusurun nafaka yükümlüsü eşin kusurundan kıyasen az olmasıdır.
- Talep eden eş boşanma ile yoksulluğa düşecek olmalı, geçimini sürdürmekte zorlanacağını ispat etmelidir.
- Nafakayı ödeyen eşin çalışmasına engel bir durumun olmaması çalışabiliyor olması gerekir. Engellilik halinin olmaması, malul olmaması gerekir.
- Nafaka oranı, ödeyecek eşin mali geliri ile orantılı olmalıdır. Ödeyen eşin gelirine oranla çok olamayacağı gibi az da olmamalıdır.
TMK m. 178’e göre; “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” Söz konusu hüküm gereğince boşanma davasında nafaka talep edilmemişse, hüküm kesinleştikten sonra bu hak bir yıl içinde kullanılmalıdır. Bir yıllık sürenin geçtiğinde bu hak zamanaşımına uğrar dolayısıyla eş talepte bulunamaz.
Söz konusu şartların oluşması halinde yoksulluk nafakası ödenmesine mahkemece hükmedilir.
Yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir. (TMK 176) Mahkeme tarafından takdir edilen nafaka miktarı, nafaka yükümlüsü eşin ekonomik durumunun iyileşip, kötüleşmesine göre mahkemeden talepte bulunarak miktarın değişen şartlara uyarlanması istenebilir.
“Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir” (TMK 176/4)
Mahkeme nafakaya hükmederken, kendisinin önceden belirleyeceği bir orana (Üfe-Tüfe) göre nafaka miktarının artış oranını belirleyebilir.
Yargıtay tarafından uygulamada bu oran ÜFE oranı olarak kabul edilmiştir. Buradaki amaç; ilgililerin sonradan bu konuyla ilgili yeniden bir dava açmalarını önlemek, yargının iş yükünü bir nebze de olsa azaltmak ve tarafların yeni bir dava ile yeniden karşı karşıya gelmelerini önlemektir.
Yoksulluk nafakası kural olarak süresiz olsa da bazı durumlarda kesilmesi gündeme gelebilir. Bu durumlar Medeni Kanun’un 176/3 maddesinde düzenlenmiştir;
Nafaka alacaklısının evlenmesi veya taraflardan birinin ölmesi durumunda nafaka kendiliğinden sona ererken, nafaka alan eşin evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde ise mahkeme kararıyla yoksulluk nafakası kaldırılır.
3-) İştirak nafakası; Medeni Kanun’un 182 (3. ve 4. fıkraları) ve 327. maddelerinde düzenlenmiştir.
TMK’nin 182. Maddesi “Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.” Şeklinde kaleme alınmıştır.
İştirak nafakasında; diğer eş, çocuğun sağlık, eğitim, barınma, giyim ve benzeri giderlerine mali gücü oranında katılım sağlamış olur. İştirak nafakasının amacı çocuğun mevcut ekonomik durumunun, sosyal yaşamının, hayat standartlarını boşanmadan mümkün mertebede olumsuz etkilenmesine engel olmaktır.
İştirak nafakasının başlangıç tarihi, boşanma tarihinin kesinleştiği tarihtir.
İştirak nafakası kural olarak çocuk ergin oluncaya kadar ödenir. Ancak, çocuğun edindiği “meslek ve sanat”, kendisini geçindirmeye yetiyorsa çocuk ergin olmadan da nafaka kesilebilir. Yine Meslek ve Sanat’ın geçinmeye yetmemesi halinde çocuk reşit olduğundan koşullar sağlanıyorsa iştirak nafakası yerine yardım nafakası da gündeme gelebilir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 07/10/2004 tarih ve 2004/11065 E. sayılı kararında,” İştirak nafakası: çocuğun yaşı eğitim durumu, günün ekonomik koşulları ile genel ihtiyaçlar ve ana-babanın mali durumlarına göre takdir edilir. Ayrıca, nafakanın takdirinde birlik devam ederken çocuğun alıştığı yaşam şekli de dikkate alınır. Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre özellikle küçüğün yaşı ve ihtiyaçları (okula başlamış olması da) gözetildiğinde; takdir edilen (artırılan) nafaka miktarı azdır. Mahkemece TMK’nın 4. Maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun nafakaya hükmedilmesi gerekir.”
Dolayısıyla iştirak nafakası için TMK md. 182/4 uyarınca, gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumuna göre uyarlanarak ödenmesine mahkemece karar verilebilir, değişen koşullara uyarlanabilir.
4-) Yardım Nafakası, bir kimsenin yoksulluğa düşmesi halinde o kişiye maddi durumu kendisinden daha iyi olan altsoy, üstsoy veya kardeşleri tarafından ödenen nafaka türüdür.
Her ne kadar nafaka konusu genellikle boşanan eş ve müşterek çocuklar için gündeme gelse de yardım nafakası buna bir istisna teşkil eder. Yardım nafakasının yükümlüsü ve verileceği kişi kanunda sınırlı sayıda sayılmıştır.
Türk Medeni Kanunu’nun 364. Maddesi “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.” şeklinde kaleme alınmıştır. Dolayısıyla yardım nafakası, Türk Medeni Kanunu’nda; kişilerin işsizlik, hastalık, yaşlılık ve malullük gibi sebeplerle çalışma güç ve yeteneğini kaybederek geçimlerini sağlamaktan yoksun olmaları ve bu yoksulluktan kendi imkânları ile kurtulamadıkları durumlarda, bu kişilere kanunda belirtilen en yakın hısımlarınca yardımda bulunulmasını sağlamayı amaçlayan bir aile hukuku kurumudur.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin kararında; “Bu bağlamda; eğitimine devam eden reşit birey, kendi emek ve geliriyle yaşamını sürdürmekten yoksun ise anne babadan öğrenimini tamamlayıncaya kadar yardım nafakası isteyebilir. Mahkemece yardım nafaka miktarı tayin edilirken; davacının ihtiyaçları ve davalının geliri birlikte göz önünde bulundurulmalı, TMK’nın 4’üncü maddesinde düzenlenmiş olan hakkaniyet ilkesi de nazara alınmalıdır.
Kanun altsoy olarak kişinin çocukları ve torunlarını, üstsoy olarak ise kişinin anne babası ve büyükanne- büyükbabasını tanımlamaktadır.
Yardım nafakasındaki sorumlu kişiler miras sıralamasına göre belirlenir. Kişi bu talebini önce alt soyuna yöneltir. Alt soyu yoksa, üst soydan talep edilir. Kişinin hem alt hem üst soyu yoksa son olarak bu talep kardeş/kardeşlere yöneltilir. Kardeşten söz konusu nafakanın talep edilebilmesi, altsoy ve üstsoydan farklı olarak, TMK 364/2 “Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır.” Dolayısıyla kardeşin ekonomik durumu, nafakaya elverişli değilse ödemekle yükümlü olmayacaktır.
Yardım nafakası ailenin dayanışmasına dayanır. Ancak bu bağlarının kopması yardım nafakasına engel değildir. Kişi mirastan çıkarılmış veya mirastan feragat etmiş olsa dahi nafaka yükümlüğü sona ermez. Yine evlat edinen ile evlatlık arasında nafaka yükümlülüğü bulunurken, evlat edinenin alt ve üst soyu ile evlatlık arasında nafaka yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Konuya ilişkin detaylı bilgi almak için bize buradan ulaşabilirsiniz.
Büromuzun Aile Hukuku alanındaki çalışmaları hakkında detaylı bilgiyi internet sayfamızdan alabilirsiniz.
İnan ÖZTİMUR
Uçar Hukuk & Danışmanlık Bürosu